ÜMMETİ MUHAMMED (S.A.V) HASTALIK,MUSİBET,BELALARDAN KURTULUŞU İÇİN TEVBE,İSTİĞFAR VE DUALAR
ÜMMETİ MUHAMMED (S.A.V) HASTALIK,MUSİBET,BELALARDAN KURTULUŞU İÇİN TEVBE,İSTİĞFAR VE DUALAR
Allahım zatına sonsuz şükürler olsun,habibinede sonsuz salat ve selamlar olsun.
Allahu Teala Hazretlerimiz Sevdikleri hürmetine tevbe ve istiğfarlarımız kabul etsin.Amin.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır." (Nevâdir-ül Usül)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde sonsuz rahmetinden, engin merhametinden ötürü bizi tevbeye davet etmektedir:
"Allah'tan mağfiret dile. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir." (Nisâ: 106)
Günahlardan tevbe etmek ve Allah-u Teâlâ'nın affını niyaz etmek kurtuluş kapısı olduğu gibi dünyadaki sıkıntı ve darlıklardan da kurtulmanın anahtarıdır.
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- dan rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Her kim istiğfara devam ederse, Allah-u Teâlâ o kimseyi her darlıktan kurtarır, her sıkıntısına bir ferahlık verir ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır." (Ebu Dâvud)
Eğer af ve mağfiretimiz için yüzümüzü Hazret-i Allah'a döner, acizliğimizi itiraf ile istiğfara devam edersek Allah-u Teâlâ musibetleri kaldırır, rızık ve bereket indirir. Kendimiz için de böyledir, içinde yaşadığımız topluluk için de böyledir, memleketimiz için de böyledir, umum ümmet için de böyledir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- halkla beraber üç gün yağmur duâsına çıkmış, istiğfardan başka bir şeyle meşgul olmamıştır. Ashâb-ı kiram'dan bazıları "Yâ Ömer! Biz buraya rahmet duâsına geldik, sen rahmet duâsı ile meşgul olmadın!" dediklerinde "Ben semânın yağmur damarlarıyla duâ ettim." buyurmuş ve Nuh Aleyhisselâm'ın kavmine söylediği sözleri beyan eden Âyet-i kerime'leri okumuştur.
Nuh Aleyhisselâm'ın kavminin küfürde uzun zaman inat ve ısrar etmeleri üzerine Allah-u Teâlâ onları kıtlıkla mübtelâ kıldı. Çok sıkıntılar çektiler, malları ve hayvanları helak oldu, kadınlar kısırlaştı.
Nuh Aleyhisselâm onlara öğütlerde bulundu:
"Rabb'inizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayıcıdır. Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!
Size ne oluyor ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" (Nuh: 10-11-12-13)
Yağmur duâsında istiğfar etmek de bundan dolayı meşru olmuştur.
Hûd Aleyhisselâm da kavmini tevbe ve istiğfara dâvet etmişti:
"Ey kavmim! Rabb'inizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkâr olarak yüz çevirmeyin." (Hûd: 52)
Felaketleri durdurtacak bir tek şey varsa, Allah-u Teâlâ'ya yönelmek ve nasuh bir tevbe ile tevbe etmektir.
Yunus Aleyhisselâm'ın kavmi dışında; inkâr ettikleri yoldan çıktıkları halde, başlarına gelecek azabın belirtilerini görünce tevbe etmiş ve affedilmiş, azaptan kıl payı kurtulmuş bir kavim yoktur.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
"(Azap geleceği vakitte) iman edip de imanı kendisine fayda sağlayan bir memleket halkı varsa, şüphesiz ki Yunus'un kavmidir.
İman ettiklerinde kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre daha bu dünyada faydalandırdık." (Yunus: 98)
Allah katında bir kavmin helâk edilmesine dair hüküm çıktıktan sonra iman etmenin ve yalvarmanın hiçbir faydası olmadığı, inen hiçbir azap geri alınmadığı halde; onların bu yeis halindeki imanları hüsn-ü kabul görmüş, ümitsizlik halinde yaptıkları tevbeleri makbul olmuş, azap üzerlerine sarkıtıldıktan sonra kaldırılmıştır. Şayet iman edip tevbe etmemiş olsalardı, cezalarını bulacaklardı.
Hazret-i Allah kendisine yönelindiği, kapısına gelindiği vakit azabı kaldıracağı, affedeceği gibi; iman etmeyen, kendisine yönelmeyenleri, asi olanları da azap etmeye kâdirdir.
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
__________________________________________________________________________________
İnsanoğlu aciz ve zayıf yaratılmıştır. Günah ve hata işlemekten kendisini alamaz. Ancak bu günah ve hatalar; tevbe edilmez, Hazret-i Allah'tan af ve istiğfar dilenmez ise dünyada belâ ve musibetlere, ahirette ise cehennem azabına sebep olur.
Zaman zaman toplumlar arasında bir takım âfâkî felâketler zuhura gelir. Bütün bunlar fertlerin birer cezası mesabesindedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. O yine de çoğunu affeder." (Şûrâ: 30)
Bu Âyet-i kerime'ye göre, kula isabet eden bütün felâket ve musibetler kendi günahları sebebiyledir.
"İşte bu, ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Yoksa Allah kullarına zulmetmez." (Enfâl: 51)
Hiç kimseyi günahsız olarak cezalandırmaz.
Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"İnsanlar günahları çoğalmadıkça helâk olmayacaklardır." (Ebu Dâvud)
Günahkâr ve isyankârlara ne kadar zaman tanınırsa tanınsın, günaha devam ederler ve tevbe etmezlerse sonunda o geniş rahmetten yoksun, o azaba mahkûm olurlar.
Nitekim Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bir kul işlemiş olduğu günah sebebiyle rızıktan mahrum edilir." (İbn-i Mâce)
Günah böyle bir şeydir.
"Zamanınızdan şikayetinize sebep olan şeyler, amellerinizin bozukluğundandır." (Beyhaki)
Evimizde, ailemizde, içinde yaşadığımız toplulukta, memleketimizde yaşadığımız sıkıntılar, ibtilâlar ve şikayetlerin asıl sebebi kendi amelimizin bozukluğu değil midir?
"Ahlâksızlık memleket için çok büyük bir afat, çok korkunç... Fâiz ve fuhuş memleketi yakar götürür..."
Bu musibet ve hastalıkların tedavisi, ilâhi mağfiret ve bereketin celbi istiğfar ile mümkündür.
Allah-u Teâlâ Afüvv'dür, affı çok boldur, günahları çokça bağışlar. Engin merhameti ile günahlardan pişmanlık duyanları affeder. Günahların izlerini tamamen yok eder, Kiramen kâtibîn meleklerinin kayıtlarını sildirir. Kıyamet günü bu günahlardan dolayı hesap sormaz, mahçup olmasınlar diye kullarına unutturur, günah yerine sevap yazar.
Affı sever, af edeni affı ile kuşatır.
"Allah tevbe edenleri sever." (Bakara: 222)
O halde bu sevgiye nail olabilmek için gayret edelim.
Hazret-i Allah'ın sevmesi ne büyük nimet...
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi istirahat sebepleri mükemmel olduğu bir zamanda) Cenâb-ı Hakk'a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki, muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun." (Ahmed bin Hanbel)
O gün gelmeden önce tevbe edip Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a yönelenlere ne mutlu! O dilediğini dilediği şekilde kurtarır. Bu gibi kimselerin dünyası saadet, ahireti selâmet olur. Çünkü o Hakk ile idi, halk ile değil.
Hazret-i Allah'a yönelelim, bize O yeter! Kalsak yolunda, gitsek yolunda ölelim inşaallah. Bizim için fayda getirecek budur: Yolunda olalım, yolunda ölelim.
Allah-u Teâlâ'ya yönelmekten daha güzel bir kale olmaz, O'nun kalesinin harici boşluktur. O kalesine kimi aldıysa hayat vardır, hem de hayat-ı ebediye vardır. Bu bir ikazdır, hatırlatmadır, yöneltmedir. O dilediğine hidayet verir. Dilerse O her felâketten kurtarır.
•
"En büyük tedbir Hazret-i Allah'a yönelmektir. Sonra da verdiği aklı kullanmaktır.
Her hususta Hazret-i Allah'a yönelmek, ağlamak ve korkmak lâzımdır. O, niyet-i halis, azmi çok ve Hazret-i Allah'a yöneleni destekler."
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
Enes -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"İnsanoğlunun herbiri hataya düşmekten kendini alamaz. Ancak, hata işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir." (Tirmizî)
•
Nefis mücadelesi tevbe ile başlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Ey müminler! Hepiniz Allah'a tevbe ediniz ki felâha eresiniz." (Nûr: 31)
Kur'an-ı kerim'de "Tevbe sûresi" adıyla müstakil bir sûre vardır. Ğafûr ism-i şerif'i ise doksan iki yerde geçmektedir.
•
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Duânın en hayırlısı istiğfar etmektir."
Diğer duâ ve ibadetlerin icabet görmesi için bir müslümanın tevbe ve istiğfar etmesi gerekir. Câfer-i Sâdık -kuddise sırruh- Hazretlerimiz "Tevbesiz ibadet sahih olmaz." buyurmuşlardır.
"Allah'a tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rüku ve secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah'ın hududunu koruyanlar var ya, işte bu müminleri müjdele!" (Tevbe: 112)
Âyet-i kerime'sinde ise tevbe ibadetten önce beyan edilmiştir.
Başka müjde yok. O'nun emir ve nehiylerine tâbi olursan ve O da senden râzı olursa dilerse cennetine koyar.
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
Haris bin Süveyd -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Allah mümin kulunun tevbesine tıpkı şu kimse gibi sevinir:
Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, yanında yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu devesi ile birlikte yolculuk yapmaktadır. Bir ara başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman bir de bakar ki hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun düşüp 'Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım' der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır, bir de ne görsün! Devesi başı ucunda durmaktadır, üzerinde yiyecek ve içecekleri ile beraber.
İşte Allah mümin kulunun tevbesine, bu adamın devesi ile azığına sevinmesinden daha çok sevinir." (Buharî-Müslim)
________________________________________________________________________
"De ki: Ey kendilerine kötülük edip haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir." (Zümer: 53)
"Kim bir kötülük yapar, veya nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olarak bulur." (Nisâ: 110)
Binaenaleyh günah işleyen bir kimse hiçbir zaman ümidini kesmemelidir.
Kudsi Hadis-i şerif'lerde ise şöyle buyuruluyor:
"Günahları affetmeye kadir olduğumu bilen bir kimsenin günahını her ne olursa olsun mağfiret ederim. Yeter ki bana şirk koşmasın." (Hâkim)
"Kulum bana şirk koşmadıkça, bana dünya dolusu günahla gelse, onu dünya dolusu mağfiretle karşılarım." (Taberâni)
TEVBE ve İSTİĞFAR İÇİN ÇOK LÜZUMLU DUÂLAR
Seyyid'ül İstiğfar:
Şeddad bin Evs -radiyallahu anh-den rivâyete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"İstiğfar duâlarının ulusu, Allah-u Teâlâ'dan şöyle mağfiret dilemektir:
(Allahümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va'dike mesteta'tü eûzübike min şerri mâ sana'tü ebûu leke bini'metike aleyye ve ebûu bizenbî fağfirlî zünûbî feinnehû lâ yağfiruzzünûbe illâ ente)
"Ey benim Allah'ım! İtiraf ederim ki, beşeri silsilemin başından sonuna kadar bütün mânâsı ile beni terbiye eden ancak senin Zât-ı Ecell-ü A'lândır. Çünkü senden başka bir Allah yoktur.
Ve itiraf ederim ki beni halkeden ve Âdem'den vücuda getiren sensin. Ben ise senin kulun ve mahlûkunum. (Yâni ilâhî emirlerini yerine getirmeye hazırım.)
Keza, kulluk vazifeme dair "Kalû belâ"da verdiğim söz ve yeminin yerine getirilmesine beşeri gücümün yettiği kadar âmâdeyim.
Şu kadar var ki; gaflet ve cehaletle vâki olan geçmiş kusurlarımın kötülüğünden, canımı ve cânânımı kurtarabilmek için, emniyet ve güven yurdu olan ilâhî bağış ve mağfiretine ilticâ ediyorum.
Ey benim sevgili Allah'ım! Kusurlu kulluğuma rağmen, apaçık gözüken çeşit çeşit nimetlerine nâil olduğumu bildiğim gibi, hiçbir akıl ve mantığa sığmayan günahlarımı da biliyor ve itiraf ediyorum.
Öyle ise ey Rabb'im!. Vâki olan kusur ve günahlarımı af ve mağfiret et. Zira Zât-ı Ecell-ü A'lândan başka günahları affedecek bir Allah yoktur."
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz devamla buyururlar ki:
"Bu seyyid'ül-istiğfar duâsını her kim sevap ve faziletine inanarak gündüz okuyup, o gün akşam olmadan ölürse ehl-i cennettir. Her kim de sevap ve faziletine inanarak gece okuyup da sabah olmadan ölürse o kimse de ehl-i cennet zümresindendir." (Buharî. Tecrid-i Sarih: 2141)
İstiğfar Duâları:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebu Bekir -radiyallahu anh-e "Bana namazda okuyacağım bir duâ öğret." demesi üzerine ona şu duâyı okumasını söylediler:
(Allahümme innî zalemtü nefsî zulmen kesîran velâ yağfiruzzünûbe illâ ente fağfirlî mağfiraten min indike verhamnî inneke entel-ğafûrur-rahîm)
"Allah'ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahlarımı ancak sen mağfiret edersin. Beni şânına lâyık bir mağfiretle bağışla, bana rahmet et. Şüphesiz ki sen çok mağfiret edici ve merhamet edicisin." (Buharî. Tecrid-i Sârih: 461)
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayete göre şöyle demiştir:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefatından önce şu duâyı okumaya çok devam etti:
(Sübhânellâhi vebihamdihi estağfirullâhe ve etûbü ileyh)
"Allah'a hamdederek, O'nu tesbih eylerim. Allah'tan af ve mağfiret diler ve O'na tevbe ederim." (Buharî-Müslim)
•
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre, şöyle demiştir:
Biz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in bir mecliste yüz defa şu duâyı okuduğunu saydığımız olurdu:
(Rabbiğfirlî ve tüb aleyye inneke entet-tevvâbür-rahîm)
"Ey Rabb'im! Beni yarlığa, tevbemi kabul buyur. Şüphesiz ki sen tevbeleri çok kabul edensin çok merhametlisin." (Ebu Dâvud)
•
Zeyd -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Her kim ki:
(Estağrirullâhel-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayy'el-Kayyûme ve etûbü ileyh)
'Kendisinden başka ilâh olmayan, Hayy ve Kayyûm bulunan O ulu Allah'a istiğfar eder, O'ndan günahlarımın affını dilerim.'
Diyerek ilticâ ederse, düşmanla saf halinde iken savaştan kaçmış bile olsa günahları bağışlanır." (Ebu Dâvud - Tirmizî)
Tevbe Namazı:
İşlenmiş herhangi bir günahtan dolayı, güzelce abdest alındıktan sonra kır bir yere çıkıp açık havada iki rekât namaz kılarak günahların bağışlanmasını Allah-u Teâlâ'dan dilemek Sünnet-i seniyye'dir.
Salât-ı Münciye:
Sıkıntılı ve tehlikeli zamanlarda okunacak bir salâvât-ı şerife:
(Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin salâten tüncinâ bihâ min cemîil-ahvâli vel-âfât. Ve takzî lenâ bihâ cemîal-hâcât. Ve tütahhirunâ bihâ min cemîisseyyiât. Veterfeunâ bihâ a'ledderecât. Vetübelliğunâ bihâ aksal-ğâyât. Min cemîil-hayrâti fil-hayâti ve ba'del-memât)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve onun âline salât eyle. Onun hürmetine bizi her türlü korku ve musibetlerden kurtarasın. Bütün ihtiyaçlarımızı o salâvât hürmetine gideresin. Bütün günahlardan o salâvât hürmetine temizleyesin. O salâvât hürmetine bizi derecelerin en üstününe erdiresin. O salâvât hürmetine hayatta ve öldükten sonra bütün hayırların en son gayesine ulaştırasın."
Salât-ı Tefriciye:
Sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarda, işlerde kolaylık, zarar ve tehlikelerden halâs için okunacak bir salâvat-ı şerife:
(Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tammen alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihil-ukadü ve tenfericu bihil-kürebü vetükzâ bihil-havâicü ve tünâlü bihir-rağâibü ve hüsnül-havâtimü ve yüsteskâl-ğamâmü bivechihil-kerîmi ve alâ âlihi ve sahbihi fî külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lûmün leke)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed üzerine kusursuz bir salât, mükemmel bir selâm ve selâmet ihsan buyur.
O peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür, sıkıntılar ve belâlar onun hürmetine açılıp dağılır. Hacetler ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir. Maksatlara onun hürmetine ulaşılır, güzel neticeler onun hürmetine elde edilir. Onun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir.
Ey Allah'ım! Onun âline ve ashâbına her göz kırpacak zamanda, her nefes alacak zamanda, sana malum olan varlıklar sayısınca salât kıl!"
Emir Sultan -kuddise sırruh-
Hazretleri'nin Hizb-i Şerif'leri
Emir Sultan Buharî -kuddise sırruh- Hazretleri buyurmuşlardır ki:
"Kim bu hizb-i şerifi sabah okusa, akşama kadar gökten kaza yağmuru yağsa, anın kılına zarar gelmeye.
Ve akşam okusa, melâike cemi' zararında muhafızı ola, biiznillâhi teâlâ.
Bu bizim hizbimizin evvelinde ve âhirinde salâvât getirip okursa ve dahi kendi üzerine okursa, gerek yer gerek gök halkının zararı ana erişirse bana lânet ede, gerek hayatımızda gerek mematımızda."
(Allahümme salli alâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve sellim. Yâ iddetî inde şiddetîy, veya ğavsî inde kürbetîy, veya hârisîy inde külli musîbetîy, veyâ hâfiziy inde külli beliyyetîy. Ve salli alâ Muhammedin ve âlihi ve alâ cemîil-enbiyâi vel-mürselîn, vel-hamdü lillâhi Rabbil-âlemîn.)
"Ey Allah'ım! Muhammed'e, âline ve ashabına salât ve selâm kıl.
Ey zor ve şiddetli hallerimde yegâne hazır makamım!
Ey gam ve kederlerimde yegâne sığınağım!
Ey her musibetten koruyucum!
Ey her belâdan muhafızım!
Muhammed'e ve âline, nebi ve resul bütün peygamberlere salât ve selâm kıl.
Hamd ancak Allah'a mahsustur."
SIKINTILI ve ÜZÜNTÜLÜ ZAMANLARDA
OKUNACAK DUÂLAR
Sıkıntılı Zamanlarda:
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in üzüntülü, sıkıntılı ve felâketli zamanda şu şekilde duâ buyurduğunu söylemiştir:
(Lâ ilâhe illâllahül-azîmül-halîm. Lâ ilâhe illâllahu Rabbül-arşil-azîm. Lâ ilâhe illâllahu Rabbüs-semâvâti ve Rabbül-ardi ve Rabbül-arşil -kerîm)
"Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka, ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Arş-ı Âzam sahibi Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Göklerin ve yerin sahibi ve Arş-ı kerim'in mâliki Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2150)
Taberî der ki:
"Selef-i sâlihin bununla duâ eder ve buna Sıkıntı duâsı adını verirlerdi."
Ebu Bekr-i Râzî'den de bu hususta şöyle bir kıssa rivayet olunmuştur:
"İsfahan'da Ebu Nuaym'ın yanında bulunuyor ve ondan Hadis yazıyordum. O beldede Ebu Bekr bin Ali isminde bir zât vardı, fetvâ hususunda ona müracaat olunurdu. Bu zât sultana jurnal edildi, o da onu hapsettirdi.
Ben o günlerde rüyâmda Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i gördüm. Sağ yanında Cebrâil Aleyhisselâm bulunuyordu ve durmadan tesbihle dudaklarını kıpırdatıyordu.
Resulullah Aleyhisselâm bana:
"Ebu Bekr bin Ali'ye söyle, Buhârî'nin Sahih'indeki sıkıntı duâsını okusun, Allah onun sıkıntısını giderir." buyurdu.
Sabah olunca durumu kendisine haber verdim. O da bu duâyı okumaya başladı, çok geçmedi hapisten çıkarıldı."
Hasan Basri -rahmetullahi aleyh- Hazretleri de şöyle söylemiştir:
"Haccac-ı Zâlim adam göndererek beni yanına çağırtmıştı. Ben de maksadını anlayınca bu duâyı okuyarak gittim. Yanına vardığımda bana dedi ki:
'Vallahi seni öldürmek için istemiştim. Şimdi ise inan ki sen bana şundan şundan daha sevgilisin.'
Şunu da ilâve etti:
'Dile benden ne dilersen!'"
•
Sa'd -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
Balığın karnında iken Yunus Aleyhisselâm'ın yaptığı duâ şu idi:
(Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn)
"Allah'ım! Senden başka ilâh yoktur. Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zâlimlerden oldum."
Bununla duâ edip de icabet görmeyen yoktur. (Tirmizî)
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Birinizin başına (hastalık gibi) bir sıkıntı gelince, sakın ölümü dilemesin. Muhakkak dilemek zorunda kalırsa şöyle söylesin:
(Allahümme ahyinî mâkânetil-hayâtü hayran lî ve teveffenî izâ kânetil-vefâtü hayran lî)
"Allah'ım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, ölmek hayırlı olduğu zaman da beni öldür." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1916)
•
Esmâ bint-i Ümeys -radiyallahu anhümâ- buyururlar ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana: "Sıkıntı zamanında okuyacağın bir duâyı sana öğreteyim mi?" Diye sordu ve şu duâyı söyledi:
(Allahu Allahü Rabbî lâ üşrikü bihi şey'en)
"Rabb'im Allah'tır Allah! Ben O'na hiçbir şeyi ortak koşmam." (Ebu Dâvud)
•
Ebu Bekre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur.
Sıkıntıda olan kimsenin yapacağı duâ şudur:
(Allahümme rahmeteke ercû felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete aynin ve aslih lî şe'ni küllehu lâilâhe illâ ente.)
"Allah'ım! Sadece senin rahmetini umarım. Gözümü açıp kapatıncaya kadar beni nefsime bırakma. Bütün işlerimi yoluna koy. Senden başka hiçbir ilâh yoktur." (Ebu Dâvud)
Üzüntülü Zamanlarda:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- buyurur ki:
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir mesele kendisini üzdüğü zaman başını semâya kaldırır ve: "Sübhânellâhil-azîm = Ulu Allah'ı tenzih ederim." buyururdu.
Var gücüyle duâ ettiği zaman da:
"Yâ Hayyü yâ Kayyûm!" buyururdu. (Tirmizî)
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i bir şey üzecek olsa şu duâyı okurdu:
(Yâ hayyü yâ kayyûmü birahmetike esteğîsü)
"Ey ezelî ve ebedî hayat ile bâki, zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hakim olan Allah'ım! Rahmetinle yardımını talep ediyorum." (Tirmizî)
•
Halil bin Mürre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz üzüntü ve sıkıntı geldiğinde şöyle duâ ederdi:
(Hasbiyer-rabbü minel-ibâdi, hasbiyel-hâliku minel-mahlûkîne, hasbiyer-râziku minel-merzükîne, hasbiyellezî hüve hasbiye, hasbiyallahu ve ni'mel-vekil, hasbiyallahu lâilâhe illâ hüve aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşîl azîym.)
"Kullara bedel Rabb'im bana yeter.
Yaratıklara karşı Yaratıcı bana yeter. Rızık isteyenlere karşı Rezzak bana yeter.
Bana yeten bana yeter.
Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.
Allah bana yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'na tevekkül ettim.
O, büyük Arş'ın Rabb'idir." (Câmiu's-sağir: 6580)
İbtilâya Uğrayan Bir Kimseyi Görünce:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
Kim bir ibtilâya uğrayanı görünce şu duâyı okursa, artık yaşadığı müddetçe hangi belâ olursa olsun o ibtilâya maruz kalmaktan muaf kılınır:
(Elhamdülillâhillezi âfânî mimmebtelâke bihi ve fazzalenî alâ kesîrin mimmen haleka tafdîlen)
"Seni imtihan ettiği şeyde bana âfiyet veren ve bir çok yarattığından beni üstün kılan Allah'a hamdolsun." (Tirmizî)
Bir İbtilâya Uğrayınca:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in, başa bir musibet gelince söylenecek olan aşağıdaki duâyı kendisine öğrettiğini rivayet etmiştir:
(Lâ ilâhe illâllahül-halîmül-kerîm, sübhâneke, tebârekellahü Rabbül-arşil-azîm, elhamdü lillâhi Rabbil-âlemîn)
"Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilâh yoktur. O'nu noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Yüce Arş'ın sahibi Allah, mukaddes ve münezzehtir. Hamd, âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur." (Ahmed bin Hanbel)
Günlük Sığınma Duâsı:
Osman bin Affân -radiyallahu anh-den rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:
"Bir kul her günün sabahında ve gecenin akşamında üçer kere şu duâyı okursa kendisine hiçbir şey zarar vermez."
(Bismillâhillezi lâ yedurru meas-mihi şey'un fil-ardi velâ fissemâi vehüvessemîul-aliym)
"O Allah'ın adıyla sığınırım ki, yerde ve göktekilerinden hiçbir şey zarar veremez. O işitendir ve bilendir." (Ebu Dâvud)
Hazret-i Osman -radiyallahu anh-in oğlu Eban -radiyallahu anh- kısmî felce uğramış idi. Babasından bu Hadis-i şerif'i rivayet ettiğinde, orada bulunanlardan bir kimse ona bakmaya başladı. Bunun üzerine şu sözü söyledi:
"Ne bakıyorsun? Dikkat et, Hadis-i şerif sana anlattığım gibidir. Fakat ben, Allah kaderini bana geçireceği için o gün bunu söyleyemedim." (Tirmizî)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Allah-u Teâlâ'ya kulun duâsının en sevgilisi şudur:
(Allahümmerham ümmete Muhammedin rahmeten âmmeten)
Ey Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'e umumî bir rahmetle merhamet et." (Deylemî)
Âmin.
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
ÜMMETİ MUHAMMED (S.A.V) HASTALIK,MUSİBET,BELALARDAN KURTULUŞU İÇİN TEVBE,İSTİĞFAR VE DUALAR
Allahım zatına sonsuz şükürler olsun,habibinede sonsuz salat ve selamlar olsun.
Allahu Teala Hazretlerimiz Sevdikleri hürmetine tevbe ve istiğfarlarımız kabul etsin.Amin.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Her asırda benim ümmetimden sabikûn (önde gelenler) vardır ki bunlara büdelâ ve sıddikûn ıtlak olunur (söylenir). Haklarındaki inayet ve merhamet-i ilâhiye o kadar boldur ki sizler de o sayede yer ve içersiniz. Yeryüzü halkı için vukuu tasavvur olunan belâ ve musibetler onlarla kaldırılır." (Nevâdir-ül Usül)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde sonsuz rahmetinden, engin merhametinden ötürü bizi tevbeye davet etmektedir:
"Allah'tan mağfiret dile. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir." (Nisâ: 106)
Günahlardan tevbe etmek ve Allah-u Teâlâ'nın affını niyaz etmek kurtuluş kapısı olduğu gibi dünyadaki sıkıntı ve darlıklardan da kurtulmanın anahtarıdır.
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- dan rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Her kim istiğfara devam ederse, Allah-u Teâlâ o kimseyi her darlıktan kurtarır, her sıkıntısına bir ferahlık verir ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır." (Ebu Dâvud)
Eğer af ve mağfiretimiz için yüzümüzü Hazret-i Allah'a döner, acizliğimizi itiraf ile istiğfara devam edersek Allah-u Teâlâ musibetleri kaldırır, rızık ve bereket indirir. Kendimiz için de böyledir, içinde yaşadığımız topluluk için de böyledir, memleketimiz için de böyledir, umum ümmet için de böyledir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- halkla beraber üç gün yağmur duâsına çıkmış, istiğfardan başka bir şeyle meşgul olmamıştır. Ashâb-ı kiram'dan bazıları "Yâ Ömer! Biz buraya rahmet duâsına geldik, sen rahmet duâsı ile meşgul olmadın!" dediklerinde "Ben semânın yağmur damarlarıyla duâ ettim." buyurmuş ve Nuh Aleyhisselâm'ın kavmine söylediği sözleri beyan eden Âyet-i kerime'leri okumuştur.
Nuh Aleyhisselâm'ın kavminin küfürde uzun zaman inat ve ısrar etmeleri üzerine Allah-u Teâlâ onları kıtlıkla mübtelâ kıldı. Çok sıkıntılar çektiler, malları ve hayvanları helak oldu, kadınlar kısırlaştı.
Nuh Aleyhisselâm onlara öğütlerde bulundu:
"Rabb'inizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayıcıdır. Mağfiret dileyin ki, üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın!
Size ne oluyor ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz?" (Nuh: 10-11-12-13)
Yağmur duâsında istiğfar etmek de bundan dolayı meşru olmuştur.
Hûd Aleyhisselâm da kavmini tevbe ve istiğfara dâvet etmişti:
"Ey kavmim! Rabb'inizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin ki üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkâr olarak yüz çevirmeyin." (Hûd: 52)
Felaketleri durdurtacak bir tek şey varsa, Allah-u Teâlâ'ya yönelmek ve nasuh bir tevbe ile tevbe etmektir.
Yunus Aleyhisselâm'ın kavmi dışında; inkâr ettikleri yoldan çıktıkları halde, başlarına gelecek azabın belirtilerini görünce tevbe etmiş ve affedilmiş, azaptan kıl payı kurtulmuş bir kavim yoktur.
Nitekim Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
"(Azap geleceği vakitte) iman edip de imanı kendisine fayda sağlayan bir memleket halkı varsa, şüphesiz ki Yunus'un kavmidir.
İman ettiklerinde kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve onları bir süre daha bu dünyada faydalandırdık." (Yunus: 98)
Allah katında bir kavmin helâk edilmesine dair hüküm çıktıktan sonra iman etmenin ve yalvarmanın hiçbir faydası olmadığı, inen hiçbir azap geri alınmadığı halde; onların bu yeis halindeki imanları hüsn-ü kabul görmüş, ümitsizlik halinde yaptıkları tevbeleri makbul olmuş, azap üzerlerine sarkıtıldıktan sonra kaldırılmıştır. Şayet iman edip tevbe etmemiş olsalardı, cezalarını bulacaklardı.
Hazret-i Allah kendisine yönelindiği, kapısına gelindiği vakit azabı kaldıracağı, affedeceği gibi; iman etmeyen, kendisine yönelmeyenleri, asi olanları da azap etmeye kâdirdir.
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
__________________________________________________________________________________
İnsanoğlu aciz ve zayıf yaratılmıştır. Günah ve hata işlemekten kendisini alamaz. Ancak bu günah ve hatalar; tevbe edilmez, Hazret-i Allah'tan af ve istiğfar dilenmez ise dünyada belâ ve musibetlere, ahirette ise cehennem azabına sebep olur.
Zaman zaman toplumlar arasında bir takım âfâkî felâketler zuhura gelir. Bütün bunlar fertlerin birer cezası mesabesindedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. O yine de çoğunu affeder." (Şûrâ: 30)
Bu Âyet-i kerime'ye göre, kula isabet eden bütün felâket ve musibetler kendi günahları sebebiyledir.
"İşte bu, ellerinizin yapıp öne sürdüğü işler yüzündendir. Yoksa Allah kullarına zulmetmez." (Enfâl: 51)
Hiç kimseyi günahsız olarak cezalandırmaz.
Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"İnsanlar günahları çoğalmadıkça helâk olmayacaklardır." (Ebu Dâvud)
Günahkâr ve isyankârlara ne kadar zaman tanınırsa tanınsın, günaha devam ederler ve tevbe etmezlerse sonunda o geniş rahmetten yoksun, o azaba mahkûm olurlar.
Nitekim Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Bir kul işlemiş olduğu günah sebebiyle rızıktan mahrum edilir." (İbn-i Mâce)
Günah böyle bir şeydir.
"Zamanınızdan şikayetinize sebep olan şeyler, amellerinizin bozukluğundandır." (Beyhaki)
Evimizde, ailemizde, içinde yaşadığımız toplulukta, memleketimizde yaşadığımız sıkıntılar, ibtilâlar ve şikayetlerin asıl sebebi kendi amelimizin bozukluğu değil midir?
"Ahlâksızlık memleket için çok büyük bir afat, çok korkunç... Fâiz ve fuhuş memleketi yakar götürür..."
Bu musibet ve hastalıkların tedavisi, ilâhi mağfiret ve bereketin celbi istiğfar ile mümkündür.
Allah-u Teâlâ Afüvv'dür, affı çok boldur, günahları çokça bağışlar. Engin merhameti ile günahlardan pişmanlık duyanları affeder. Günahların izlerini tamamen yok eder, Kiramen kâtibîn meleklerinin kayıtlarını sildirir. Kıyamet günü bu günahlardan dolayı hesap sormaz, mahçup olmasınlar diye kullarına unutturur, günah yerine sevap yazar.
Affı sever, af edeni affı ile kuşatır.
"Allah tevbe edenleri sever." (Bakara: 222)
O halde bu sevgiye nail olabilmek için gayret edelim.
Hazret-i Allah'ın sevmesi ne büyük nimet...
Bir Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:
"Dünyanın geniş vakitlerinde, (yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi istirahat sebepleri mükemmel olduğu bir zamanda) Cenâb-ı Hakk'a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki, muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun." (Ahmed bin Hanbel)
O gün gelmeden önce tevbe edip Allah-u Teâlâ'ya ve Resulullah Aleyhisselâm'a yönelenlere ne mutlu! O dilediğini dilediği şekilde kurtarır. Bu gibi kimselerin dünyası saadet, ahireti selâmet olur. Çünkü o Hakk ile idi, halk ile değil.
Hazret-i Allah'a yönelelim, bize O yeter! Kalsak yolunda, gitsek yolunda ölelim inşaallah. Bizim için fayda getirecek budur: Yolunda olalım, yolunda ölelim.
Allah-u Teâlâ'ya yönelmekten daha güzel bir kale olmaz, O'nun kalesinin harici boşluktur. O kalesine kimi aldıysa hayat vardır, hem de hayat-ı ebediye vardır. Bu bir ikazdır, hatırlatmadır, yöneltmedir. O dilediğine hidayet verir. Dilerse O her felâketten kurtarır.
•
"En büyük tedbir Hazret-i Allah'a yönelmektir. Sonra da verdiği aklı kullanmaktır.
Her hususta Hazret-i Allah'a yönelmek, ağlamak ve korkmak lâzımdır. O, niyet-i halis, azmi çok ve Hazret-i Allah'a yöneleni destekler."
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
Enes -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"İnsanoğlunun herbiri hataya düşmekten kendini alamaz. Ancak, hata işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir." (Tirmizî)
•
Nefis mücadelesi tevbe ile başlar.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Ey müminler! Hepiniz Allah'a tevbe ediniz ki felâha eresiniz." (Nûr: 31)
Kur'an-ı kerim'de "Tevbe sûresi" adıyla müstakil bir sûre vardır. Ğafûr ism-i şerif'i ise doksan iki yerde geçmektedir.
•
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Duânın en hayırlısı istiğfar etmektir."
Diğer duâ ve ibadetlerin icabet görmesi için bir müslümanın tevbe ve istiğfar etmesi gerekir. Câfer-i Sâdık -kuddise sırruh- Hazretlerimiz "Tevbesiz ibadet sahih olmaz." buyurmuşlardır.
"Allah'a tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rüku ve secde edenler, iyiliği teşvik edip kötülükten vazgeçirmeye çalışanlar ve Allah'ın hududunu koruyanlar var ya, işte bu müminleri müjdele!" (Tevbe: 112)
Âyet-i kerime'sinde ise tevbe ibadetten önce beyan edilmiştir.
Başka müjde yok. O'nun emir ve nehiylerine tâbi olursan ve O da senden râzı olursa dilerse cennetine koyar.
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)
Haris bin Süveyd -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Allah mümin kulunun tevbesine tıpkı şu kimse gibi sevinir:
Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, yanında yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu devesi ile birlikte yolculuk yapmaktadır. Bir ara başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman bir de bakar ki hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun düşüp 'Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım' der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır, bir de ne görsün! Devesi başı ucunda durmaktadır, üzerinde yiyecek ve içecekleri ile beraber.
İşte Allah mümin kulunun tevbesine, bu adamın devesi ile azığına sevinmesinden daha çok sevinir." (Buharî-Müslim)
________________________________________________________________________
"De ki: Ey kendilerine kötülük edip haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir." (Zümer: 53)
"Kim bir kötülük yapar, veya nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve merhamet sahibi olarak bulur." (Nisâ: 110)
Binaenaleyh günah işleyen bir kimse hiçbir zaman ümidini kesmemelidir.
Kudsi Hadis-i şerif'lerde ise şöyle buyuruluyor:
"Günahları affetmeye kadir olduğumu bilen bir kimsenin günahını her ne olursa olsun mağfiret ederim. Yeter ki bana şirk koşmasın." (Hâkim)
"Kulum bana şirk koşmadıkça, bana dünya dolusu günahla gelse, onu dünya dolusu mağfiretle karşılarım." (Taberâni)
TEVBE ve İSTİĞFAR İÇİN ÇOK LÜZUMLU DUÂLAR
Seyyid'ül İstiğfar:
Şeddad bin Evs -radiyallahu anh-den rivâyete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"İstiğfar duâlarının ulusu, Allah-u Teâlâ'dan şöyle mağfiret dilemektir:
(Allahümme ente Rabbî lâ ilâhe illâ ente halâktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va'dike mesteta'tü eûzübike min şerri mâ sana'tü ebûu leke bini'metike aleyye ve ebûu bizenbî fağfirlî zünûbî feinnehû lâ yağfiruzzünûbe illâ ente)
"Ey benim Allah'ım! İtiraf ederim ki, beşeri silsilemin başından sonuna kadar bütün mânâsı ile beni terbiye eden ancak senin Zât-ı Ecell-ü A'lândır. Çünkü senden başka bir Allah yoktur.
Ve itiraf ederim ki beni halkeden ve Âdem'den vücuda getiren sensin. Ben ise senin kulun ve mahlûkunum. (Yâni ilâhî emirlerini yerine getirmeye hazırım.)
Keza, kulluk vazifeme dair "Kalû belâ"da verdiğim söz ve yeminin yerine getirilmesine beşeri gücümün yettiği kadar âmâdeyim.
Şu kadar var ki; gaflet ve cehaletle vâki olan geçmiş kusurlarımın kötülüğünden, canımı ve cânânımı kurtarabilmek için, emniyet ve güven yurdu olan ilâhî bağış ve mağfiretine ilticâ ediyorum.
Ey benim sevgili Allah'ım! Kusurlu kulluğuma rağmen, apaçık gözüken çeşit çeşit nimetlerine nâil olduğumu bildiğim gibi, hiçbir akıl ve mantığa sığmayan günahlarımı da biliyor ve itiraf ediyorum.
Öyle ise ey Rabb'im!. Vâki olan kusur ve günahlarımı af ve mağfiret et. Zira Zât-ı Ecell-ü A'lândan başka günahları affedecek bir Allah yoktur."
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz devamla buyururlar ki:
"Bu seyyid'ül-istiğfar duâsını her kim sevap ve faziletine inanarak gündüz okuyup, o gün akşam olmadan ölürse ehl-i cennettir. Her kim de sevap ve faziletine inanarak gece okuyup da sabah olmadan ölürse o kimse de ehl-i cennet zümresindendir." (Buharî. Tecrid-i Sarih: 2141)
İstiğfar Duâları:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Ebu Bekir -radiyallahu anh-e "Bana namazda okuyacağım bir duâ öğret." demesi üzerine ona şu duâyı okumasını söylediler:
(Allahümme innî zalemtü nefsî zulmen kesîran velâ yağfiruzzünûbe illâ ente fağfirlî mağfiraten min indike verhamnî inneke entel-ğafûrur-rahîm)
"Allah'ım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahlarımı ancak sen mağfiret edersin. Beni şânına lâyık bir mağfiretle bağışla, bana rahmet et. Şüphesiz ki sen çok mağfiret edici ve merhamet edicisin." (Buharî. Tecrid-i Sârih: 461)
•
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'den rivayete göre şöyle demiştir:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefatından önce şu duâyı okumaya çok devam etti:
(Sübhânellâhi vebihamdihi estağfirullâhe ve etûbü ileyh)
"Allah'a hamdederek, O'nu tesbih eylerim. Allah'tan af ve mağfiret diler ve O'na tevbe ederim." (Buharî-Müslim)
•
Abdullah bin Ömer -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre, şöyle demiştir:
Biz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in bir mecliste yüz defa şu duâyı okuduğunu saydığımız olurdu:
(Rabbiğfirlî ve tüb aleyye inneke entet-tevvâbür-rahîm)
"Ey Rabb'im! Beni yarlığa, tevbemi kabul buyur. Şüphesiz ki sen tevbeleri çok kabul edensin çok merhametlisin." (Ebu Dâvud)
•
Zeyd -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
"Her kim ki:
(Estağrirullâhel-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayy'el-Kayyûme ve etûbü ileyh)
'Kendisinden başka ilâh olmayan, Hayy ve Kayyûm bulunan O ulu Allah'a istiğfar eder, O'ndan günahlarımın affını dilerim.'
Diyerek ilticâ ederse, düşmanla saf halinde iken savaştan kaçmış bile olsa günahları bağışlanır." (Ebu Dâvud - Tirmizî)
Tevbe Namazı:
İşlenmiş herhangi bir günahtan dolayı, güzelce abdest alındıktan sonra kır bir yere çıkıp açık havada iki rekât namaz kılarak günahların bağışlanmasını Allah-u Teâlâ'dan dilemek Sünnet-i seniyye'dir.
Salât-ı Münciye:
Sıkıntılı ve tehlikeli zamanlarda okunacak bir salâvât-ı şerife:
(Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin salâten tüncinâ bihâ min cemîil-ahvâli vel-âfât. Ve takzî lenâ bihâ cemîal-hâcât. Ve tütahhirunâ bihâ min cemîisseyyiât. Veterfeunâ bihâ a'ledderecât. Vetübelliğunâ bihâ aksal-ğâyât. Min cemîil-hayrâti fil-hayâti ve ba'del-memât)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e ve onun âline salât eyle. Onun hürmetine bizi her türlü korku ve musibetlerden kurtarasın. Bütün ihtiyaçlarımızı o salâvât hürmetine gideresin. Bütün günahlardan o salâvât hürmetine temizleyesin. O salâvât hürmetine bizi derecelerin en üstününe erdiresin. O salâvât hürmetine hayatta ve öldükten sonra bütün hayırların en son gayesine ulaştırasın."
Salât-ı Tefriciye:
Sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarda, işlerde kolaylık, zarar ve tehlikelerden halâs için okunacak bir salâvat-ı şerife:
(Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tammen alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihil-ukadü ve tenfericu bihil-kürebü vetükzâ bihil-havâicü ve tünâlü bihir-rağâibü ve hüsnül-havâtimü ve yüsteskâl-ğamâmü bivechihil-kerîmi ve alâ âlihi ve sahbihi fî külli lemhatin ve nefesin biadedi külli ma'lûmün leke)
"Ey Allah'ım! Efendimiz Muhammed üzerine kusursuz bir salât, mükemmel bir selâm ve selâmet ihsan buyur.
O peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür, sıkıntılar ve belâlar onun hürmetine açılıp dağılır. Hacetler ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir. Maksatlara onun hürmetine ulaşılır, güzel neticeler onun hürmetine elde edilir. Onun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir.
Ey Allah'ım! Onun âline ve ashâbına her göz kırpacak zamanda, her nefes alacak zamanda, sana malum olan varlıklar sayısınca salât kıl!"
Emir Sultan -kuddise sırruh-
Hazretleri'nin Hizb-i Şerif'leri
Emir Sultan Buharî -kuddise sırruh- Hazretleri buyurmuşlardır ki:
"Kim bu hizb-i şerifi sabah okusa, akşama kadar gökten kaza yağmuru yağsa, anın kılına zarar gelmeye.
Ve akşam okusa, melâike cemi' zararında muhafızı ola, biiznillâhi teâlâ.
Bu bizim hizbimizin evvelinde ve âhirinde salâvât getirip okursa ve dahi kendi üzerine okursa, gerek yer gerek gök halkının zararı ana erişirse bana lânet ede, gerek hayatımızda gerek mematımızda."
(Allahümme salli alâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ve sellim. Yâ iddetî inde şiddetîy, veya ğavsî inde kürbetîy, veya hârisîy inde külli musîbetîy, veyâ hâfiziy inde külli beliyyetîy. Ve salli alâ Muhammedin ve âlihi ve alâ cemîil-enbiyâi vel-mürselîn, vel-hamdü lillâhi Rabbil-âlemîn.)
"Ey Allah'ım! Muhammed'e, âline ve ashabına salât ve selâm kıl.
Ey zor ve şiddetli hallerimde yegâne hazır makamım!
Ey gam ve kederlerimde yegâne sığınağım!
Ey her musibetten koruyucum!
Ey her belâdan muhafızım!
Muhammed'e ve âline, nebi ve resul bütün peygamberlere salât ve selâm kıl.
Hamd ancak Allah'a mahsustur."
SIKINTILI ve ÜZÜNTÜLÜ ZAMANLARDA
OKUNACAK DUÂLAR
Sıkıntılı Zamanlarda:
Abdullah bin Abbas -radiyallahu anhümâ- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in üzüntülü, sıkıntılı ve felâketli zamanda şu şekilde duâ buyurduğunu söylemiştir:
(Lâ ilâhe illâllahül-azîmül-halîm. Lâ ilâhe illâllahu Rabbül-arşil-azîm. Lâ ilâhe illâllahu Rabbüs-semâvâti ve Rabbül-ardi ve Rabbül-arşil -kerîm)
"Azamet ve vakar sahibi Allah'tan başka, ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Arş-ı Âzam sahibi Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Göklerin ve yerin sahibi ve Arş-ı kerim'in mâliki Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2150)
Taberî der ki:
"Selef-i sâlihin bununla duâ eder ve buna Sıkıntı duâsı adını verirlerdi."
Ebu Bekr-i Râzî'den de bu hususta şöyle bir kıssa rivayet olunmuştur:
"İsfahan'da Ebu Nuaym'ın yanında bulunuyor ve ondan Hadis yazıyordum. O beldede Ebu Bekr bin Ali isminde bir zât vardı, fetvâ hususunda ona müracaat olunurdu. Bu zât sultana jurnal edildi, o da onu hapsettirdi.
Ben o günlerde rüyâmda Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'i gördüm. Sağ yanında Cebrâil Aleyhisselâm bulunuyordu ve durmadan tesbihle dudaklarını kıpırdatıyordu.
Resulullah Aleyhisselâm bana:
"Ebu Bekr bin Ali'ye söyle, Buhârî'nin Sahih'indeki sıkıntı duâsını okusun, Allah onun sıkıntısını giderir." buyurdu.
Sabah olunca durumu kendisine haber verdim. O da bu duâyı okumaya başladı, çok geçmedi hapisten çıkarıldı."
Hasan Basri -rahmetullahi aleyh- Hazretleri de şöyle söylemiştir:
"Haccac-ı Zâlim adam göndererek beni yanına çağırtmıştı. Ben de maksadını anlayınca bu duâyı okuyarak gittim. Yanına vardığımda bana dedi ki:
'Vallahi seni öldürmek için istemiştim. Şimdi ise inan ki sen bana şundan şundan daha sevgilisin.'
Şunu da ilâve etti:
'Dile benden ne dilersen!'"
•
Sa'd -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
Balığın karnında iken Yunus Aleyhisselâm'ın yaptığı duâ şu idi:
(Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez-zâlimîn)
"Allah'ım! Senden başka ilâh yoktur. Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Gerçekten ben zâlimlerden oldum."
Bununla duâ edip de icabet görmeyen yoktur. (Tirmizî)
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh-den; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyururlar ki:
"Birinizin başına (hastalık gibi) bir sıkıntı gelince, sakın ölümü dilemesin. Muhakkak dilemek zorunda kalırsa şöyle söylesin:
(Allahümme ahyinî mâkânetil-hayâtü hayran lî ve teveffenî izâ kânetil-vefâtü hayran lî)
"Allah'ım! Yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, ölmek hayırlı olduğu zaman da beni öldür." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 1916)
•
Esmâ bint-i Ümeys -radiyallahu anhümâ- buyururlar ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana: "Sıkıntı zamanında okuyacağın bir duâyı sana öğreteyim mi?" Diye sordu ve şu duâyı söyledi:
(Allahu Allahü Rabbî lâ üşrikü bihi şey'en)
"Rabb'im Allah'tır Allah! Ben O'na hiçbir şeyi ortak koşmam." (Ebu Dâvud)
•
Ebu Bekre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur.
Sıkıntıda olan kimsenin yapacağı duâ şudur:
(Allahümme rahmeteke ercû felâ tekilnî ilâ nefsî tarfete aynin ve aslih lî şe'ni küllehu lâilâhe illâ ente.)
"Allah'ım! Sadece senin rahmetini umarım. Gözümü açıp kapatıncaya kadar beni nefsime bırakma. Bütün işlerimi yoluna koy. Senden başka hiçbir ilâh yoktur." (Ebu Dâvud)
Üzüntülü Zamanlarda:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh- buyurur ki:
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bir mesele kendisini üzdüğü zaman başını semâya kaldırır ve: "Sübhânellâhil-azîm = Ulu Allah'ı tenzih ederim." buyururdu.
Var gücüyle duâ ettiği zaman da:
"Yâ Hayyü yâ Kayyûm!" buyururdu. (Tirmizî)
•
Enes bin Mâlik -radiyallahu anh- buyurur ki:
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i bir şey üzecek olsa şu duâyı okurdu:
(Yâ hayyü yâ kayyûmü birahmetike esteğîsü)
"Ey ezelî ve ebedî hayat ile bâki, zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hakim olan Allah'ım! Rahmetinle yardımını talep ediyorum." (Tirmizî)
•
Halil bin Mürre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz üzüntü ve sıkıntı geldiğinde şöyle duâ ederdi:
(Hasbiyer-rabbü minel-ibâdi, hasbiyel-hâliku minel-mahlûkîne, hasbiyer-râziku minel-merzükîne, hasbiyellezî hüve hasbiye, hasbiyallahu ve ni'mel-vekil, hasbiyallahu lâilâhe illâ hüve aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül-arşîl azîym.)
"Kullara bedel Rabb'im bana yeter.
Yaratıklara karşı Yaratıcı bana yeter. Rızık isteyenlere karşı Rezzak bana yeter.
Bana yeten bana yeter.
Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.
Allah bana yeter. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O'na tevekkül ettim.
O, büyük Arş'ın Rabb'idir." (Câmiu's-sağir: 6580)
İbtilâya Uğrayan Bir Kimseyi Görünce:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:
Kim bir ibtilâya uğrayanı görünce şu duâyı okursa, artık yaşadığı müddetçe hangi belâ olursa olsun o ibtilâya maruz kalmaktan muaf kılınır:
(Elhamdülillâhillezi âfânî mimmebtelâke bihi ve fazzalenî alâ kesîrin mimmen haleka tafdîlen)
"Seni imtihan ettiği şeyde bana âfiyet veren ve bir çok yarattığından beni üstün kılan Allah'a hamdolsun." (Tirmizî)
Bir İbtilâya Uğrayınca:
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in, başa bir musibet gelince söylenecek olan aşağıdaki duâyı kendisine öğrettiğini rivayet etmiştir:
(Lâ ilâhe illâllahül-halîmül-kerîm, sübhâneke, tebârekellahü Rabbül-arşil-azîm, elhamdü lillâhi Rabbil-âlemîn)
"Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilâh yoktur. O'nu noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Yüce Arş'ın sahibi Allah, mukaddes ve münezzehtir. Hamd, âlemlerin Rabb'i olan Allah'a mahsustur." (Ahmed bin Hanbel)
Günlük Sığınma Duâsı:
Osman bin Affân -radiyallahu anh-den rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurdu ki:
"Bir kul her günün sabahında ve gecenin akşamında üçer kere şu duâyı okursa kendisine hiçbir şey zarar vermez."
(Bismillâhillezi lâ yedurru meas-mihi şey'un fil-ardi velâ fissemâi vehüvessemîul-aliym)
"O Allah'ın adıyla sığınırım ki, yerde ve göktekilerinden hiçbir şey zarar veremez. O işitendir ve bilendir." (Ebu Dâvud)
Hazret-i Osman -radiyallahu anh-in oğlu Eban -radiyallahu anh- kısmî felce uğramış idi. Babasından bu Hadis-i şerif'i rivayet ettiğinde, orada bulunanlardan bir kimse ona bakmaya başladı. Bunun üzerine şu sözü söyledi:
"Ne bakıyorsun? Dikkat et, Hadis-i şerif sana anlattığım gibidir. Fakat ben, Allah kaderini bana geçireceği için o gün bunu söyleyemedim." (Tirmizî)
•
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayete göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Allah-u Teâlâ'ya kulun duâsının en sevgilisi şudur:
(Allahümmerham ümmete Muhammedin rahmeten âmmeten)
Ey Allah'ım! Ümmet-i Muhammed'e umumî bir rahmetle merhamet et." (Deylemî)
Âmin.
(Hakikat Dergisi 235 sayıdan alıntıdır.)